18 Temmuz 2013 Perşembe
19 Şubat 2013 Salı
Bulantı'dan Bir An
Cumartesi günü, istasyon şantiyesinin
ahşap kaldırımının sonunda, açık maviler giyinmiş ufak tefek bir kadın,
elindeki mendili sallayıp gülerek ger geri koşuyordu. O sırada ayağında sarı
ayakkabılar bulanan bej rengi yağmurluk giymiş yeşil şapkalı bir zenci, ıslık
çalarak sokağın köşesini dönüyordu. Kadın hâlâ geriliyordu, tahta perdeye
asılan ve geceleri yakılan fenerin altında zenciye çarptı. Buram buram ıslak
odun kokan o tahta perde, o lamba; kıpkızıl bir gök altında, bir zencinin
kollarında o ufak tefek sarışın kadın, hepsi aynı anda oradaydı. Beş altı kişi
olsaydık, bu çarpışmayı, bütün bu tatlı renkleri, bir kuştüyü yorganı andıran
mavi mantoyu, açık renkli yağmurluğu, lambanın kırmızı camlarını gözden
kaçırmazdık. Bu iki çocukça yüzde beliren şaşkınlığa gülmek gelirdi içimizden.
J. P. Sartre
18 Şubat 2013 Pazartesi
Zaman'ın İzinde 1 (die Zeit'tan seçme makaleler)
BAUHAUS
Mimalizmin Büyük Eserleri
Bauhaus akımı 1919’da ortaya çıktığında, makinelerin ele geçirmeye başladığı dünya henüz
zanaatkârlarca süslemelerle donatılmış eşyalarla doluydu. "Kitsch"in yürüyüşü modernizmle birlikte başlamıştı. Buna karşılık Bauhaus endüstri toplumuna uyan
bir estetik yaratmak istiyordu. Yeni toplumda ıvır zıvır olmamalıydı. Entel
saçmalıkları yerine açıklık isteniyordu. Tıpkı kaynağını Bauhaus akımında bulan, Ikea’nın klasikleşmiş Billy kitaplığı gibi.
Naziler tarafından dağıtılan Bauhaus akımının halefi savaş sonrasında Ulm Dizayn Okulu oldu. Ama artık amaç otomatize olmuş bir geleceğe iyimser bir bakış değil, ideoloji ve duygu yerine işlevi öne çıkaran açık ve net mimari eser ve ürünlerle insanın demokratik bir yeniden eğitimiydi. İşlevselci Braun ürünlerinin efsanevi tasarımcısı Dieter Rams bu anlayıştan yola çıkmıştı. Rams’ın üslubu Apple tasarımcısı Jonathan Ive’e iPod ve iPhone gibi cihazların yapımında ilham verdi ki; bu sade aletlerin aslında kullanıcıya verdiği mesaj şudur: “Ben saf işlevim ve yalnızca sana ve senin fikirlerine hizmet ediyorum. Sen kendini benim siyah yüzeyimde yansıtıyorsun, bense kendimi senin ruhunda.” Pratikte de böyle olsa güzel olurdu. Ama kullanıcılar ekranlarını hemen iğrenç “App-Icon”larla dolduruyorlar. Kitsch’le savaş daha yeni başladı.
iPhon'un atası |
Ben senim |
Naziler tarafından dağıtılan Bauhaus akımının halefi savaş sonrasında Ulm Dizayn Okulu oldu. Ama artık amaç otomatize olmuş bir geleceğe iyimser bir bakış değil, ideoloji ve duygu yerine işlevi öne çıkaran açık ve net mimari eser ve ürünlerle insanın demokratik bir yeniden eğitimiydi. İşlevselci Braun ürünlerinin efsanevi tasarımcısı Dieter Rams bu anlayıştan yola çıkmıştı. Rams’ın üslubu Apple tasarımcısı Jonathan Ive’e iPod ve iPhone gibi cihazların yapımında ilham verdi ki; bu sade aletlerin aslında kullanıcıya verdiği mesaj şudur: “Ben saf işlevim ve yalnızca sana ve senin fikirlerine hizmet ediyorum. Sen kendini benim siyah yüzeyimde yansıtıyorsun, bense kendimi senin ruhunda.” Pratikte de böyle olsa güzel olurdu. Ama kullanıcılar ekranlarını hemen iğrenç “App-Icon”larla dolduruyorlar. Kitsch’le savaş daha yeni başladı.
Etiketler:
avrupa basını,
Bauhaus,
Billy,
die Zeit,
IPhone,
Minimalizm
17 Ocak 2013 Perşembe
Develer Tellal Kuğular Fil iken
![]() | |||
Filleri Yansıtan Kuğular: Dali'nin Paranoyak Eleştirel Dönemi'nin en ünlü eseri |
Paranoyayla, beynin rasyonel olarak
bağlantılı olmayan şeyler arasında ilişki kurması açısından ilgilenen Dali,
Paranoyak Eleştirel Teknik'i sanrısal fenomenlerin çağrışım ve yorumlarının
eleştirel ve sistematik nesnelliğine dayanan irrasyonel bilginin spontane
metodu olarak tanımlar. Teknik, kaynağını vazo ve birbirine bakan adamlardan
bildiğimiz çoklu imgelerde bulan görsel yanılsamaya dayanır. Bu metot öznenin
algı sürecinin sürrealist bir eleştirisini amaçlamaktaydı.
Breton, “Nesnelerin Asli Krizi” adlı
yazısında nesnelerin artık değişmez dışsal şeyler olarak düşünülmeyeceğini,
aynı zamanda öznenin bir uzantısı olduğunu söyleyerek hayali nesne kavramını
ortaya atmıştı. Dali’ye göre bu nesnelerin minimum mekanik anlamı vardı, ama
bakıldığında zihnin bilinçsiz eyleminin sonucu olan hayali imgeler
yaratıyorlardı.
Aslında Sürrealistler, daha önce Alman
idealistleri tarafından farklı şekillerde dile getirilen, öznenin algılama
sürecinin aktif bir aktörü olduğu fikrini yinelemekten başka bir şey
yapmıyorlardı, ancak onlardan farklı olarak, algılama sürecini, filozofların
geçmelerine izin olmayan bir alana, bilinçdışına taşıyorlardı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)